Kırmızı, yumuşak, neredeyse müzikal bir şekilde titreşir, enerjiyle kulaklarda uğuldar ve gözlerin gezindiği her yöne akar.
Matisse'in Kırmızı Atölye'si (L'Atelier rouge-1911), yaratılışından bu yana patronlara ve eleştirmenlere meydan okuyan benzersiz ve çelişkili bir resim. Tablo, sanatçının birkaç yıl önce kendisi için tasarladığı, Paris'in hemen dışındaki Issy-les-Moulineaux atölyesini tasvir eder. Matisse, tabloya , daha önceden yaptığı tabloları yerleştirir. Matisse içinde Matisse... Bir sandalye, bir bitki ve diğer kişisel eşyaları da kompozisyonda yer alır.
Eser ilk sergilendiğinde bazı şaşkınlıklara neden olur. Matisse'in sadık patronu Rus koleksiyoncu Sergei Shchukin, 1910'da, aynı zamanda sahibi olduğu sanatçının The Red Room (Kırmızı Oda -1908) isimli bir diğer eserine eşlik etmesi için yeni tabloyu görmek ister. Ancak Kırmızı Atölye'yi gördükten sonra Shchukin, eseri aradan çıkartır. Zira karşısında alıştığı Matisse'den eser yoktur...
Kırmızı Atölye (resmin üzerine tıklarsanız, tablonun hikayesini izleyebilirsiniz)
Eser, 1927'de Londra'daki Gargoyle Club'da sergileyen aristokrat David Tennant tarafından satın alınana kadar Matisse'in elinde kalır. New York'taki Modern Sanat Müzesi, 1949'da Tennant'tan satın alır. MoMA'nın koleksiyonuna girdiğinden beri tablonun etkisi istikrarlı bir şekilde artar. Şimdi, eser, müzenin içindeki gerçek stüdyoyu yeniden yaratmaya çalışan bir mücevher kutusu sergisinin merkezinde yer alıyor.
Matisse kırmızıyı severdi- bu tekrar tekrar döndüğü bir renk. Kırmızı Atölye'de, bunu ince ve beklenmedik bir şekilde kullanır. Tablodan yalnızca birkaç yıl önce, "Kırmızı Oda "isimli tablosunda kan kırmızısı kullanır. Bu kırmızı, Fovizm'in yoğun renklere odaklanmasına uygun olarak, gözlerde kromatik bir etki yaratırken, bu sefer kullandığı tuğla kırmızısı izleyene , kişisel olarak, tam tersini, yani neredeyse rahatlatıcı bir izleme deneyimi sunar. Kırmızı Atölye'de gözlerimiz, rahatlama, zarafet ve incelik solur. Resim, fırçalanmış ve yüzeysel olarak rastgele bir şekilde lekelenmiş boyanın seyreltilmesi ile hayat bulur.
Daha önceki eserlerine nazaran, daha ince uygulanmış renkler, Matisse'in sanatında açtığı yeni bir kapıdır. Fovist dönemin "vahşi" yoğunluğundan ziyade, Matisse burada kompozisyonlarını, temel unsurlarına indirmeye çalışır ve defterine "bir sanatçının kendini en iyi ifade etmesini sağlayan, en basit araçlarıdır" diye yazar. Bunu kırmızı gibi bir rengi kutuplaştırarak yapmayı başarması, onun virtüözlüğünün bir kanıtıdır. Sanatçı, tabloyu eğlenceli bir mekan manipülasyonuna dönüştürür. Esere yakından bakmak, bunu nasıl yaptığına dair ipuçları sunar. Odanın sol üst köşesine bakın, duvara dayalı büyük pembe çıplak , onun varlığını ima etse de, sanatçının duvarın köşesini ortadan kaldırdığını göreceksiniz. Önümüzde duran masa da resmin kenarına yaklaştıkça garip bir şekilde dışarı çıkar ve zeminin geri kalanıyla uyumsuz bir şekilde yer kaplar.
Şimdi gelin, bu kırmızı güzelliği, Matisse'in daha önceden yaptığı başka bir tablo ile beraber inceleyelim.
Çatı Katı Atölye
İki tablo birbirinden ne kadar farklı değil mi? Son bir karşılaştırma, Matisse'in neyin peşinde olduğunu anlamamıza yardımcı olur. Kırmızı Atölye'yi, sanatçının kariyerinin zor bir döneminde yapılmış olan "Çatı Katı Atölye" (1903) ile birlikte düşünün. Sanatın güzelliğinin dış dünyadan geldiğini ima ediyor gibi görünen, atölye penceresinden bakışımızı iten kasvetli, klostrofobik bir görüntü... Eser, sanatçının ilerleyen dönemlerinde kullanacağı parlak tonlar için bize ipucu vermek yerine, bilakis bizi bambaşka bir Matisse ile tanıştırır. Daha sonraları, epey canlı tonlarla karşımıza çıkan sanatçının bu eğiliminin nedenlerinden biri, 1904 yılı yaz aylarında arkadaşı Paul Signac’ı küçük bir balık kasabası olan Saint Tropez’de ziyareti olabilir. Zira Güney Fransa’da ışığın parlaklığını keşfeden Matisse paletindeki renkleri daha parlak kullanmaya başlar.
Kırmızı Atölye'de ise Matisse, odayı kaplayan formları ana hatlarıyla belirtmek için arka planın kırmızı rengine sarı-beyaz çizgiler çizmiş gibi görünür. Daha yakından baktığımızda bu çizgilerin aslında sarı ve mavi tonlarının diğer tonlarla karıştırılmış incelikli kombinasyonları olduğunu görürüz. Ve kırmızının üstüne uygulanmazlar, bunun yerine tablonun içinden bakan bir zemini vardır. Sanatçı, bu boşluk şeritlerini çıplak bırakarak çizgilerin noktasına kadar boyar. Görünüşte spontane resim, gerçekte, muazzam bir stratejinin ve uyumlu sanatsal anlayışın sonucudur. Bu şekilde, Matisse'in atölyesinin resmi, kendi felsefesinin altını çizer - zahmetsizliğin etkisinin ancak büyük çabayla elde edilebileceğini...Matisse, resmin belki de en gözden kaçan detayında bir ricada bulunur: Tablonun tam kenarında, masanın üzerine iki boya kalemi bırakır. Bizi çağırıyor gibi görünür: Peki siz tabloya girip onları alacak kadar cesur musunuz?
Henri Matisse
Comments