Sinemanın şairi Andrei Tarkovski... Ingmar Bergman ve Akira Kurosawa gibi ünlü çağdaşların hayran olduğu Tarkovski, uluslararası eleştirmenler tarafından en önemli auteurlerden biri olarak selamlanır. Solaris, Ayna ve Stalker, bilimkurgu meraklılarından romantiklere kadar her sinema hayranının video raflarındadır. Bazıları için eserleri aşkın deneyimleri ve varoluşsal soruları tetikler, bazıları için ise anlaşılmazlıklarına karşı ani bir yorgunluk veya öfke...Bıyıklı radikalin Fransa'da yayınlanan günlük yazıları onu daha yakından tanımamızı sağlar. Çünkü dediği gibi: "Film ile hayat arasında ayrım yapmayın. Hayatınız, film yaratmanın hizmetinde, tam tersi değil.”
Tarkovski'nin 1970'de 38 yaşında tutmaya başladığı ve daha sonradan Fransa'da tam bir baskı olarak çıkan birkaç defter, bize sanatçı hakkında epey bilgi verir. Her şeyden evvel, yönetmenin sürekli acı çektiğini görürüz: diğer sanatçıların sıradanlığından, Sovyet hükümetinin sansüründen ve nihayet kanserden. Hastalık onu 1986'da Paris'e götürür ve orada gömülür. Tarkovski sadece yazmaz, karalar, listeler yapar, planlar çizer ve üzgün yüzler çizer. Kendini mesih gibi gören yönetmenin notları, bir peygamberin değil, metroda karşılaşabileceğiniz sıradan bir adamın notlarıdır.
Tarkovski, yaşamının büyük bir kısmında geçim sıkıntısı çeker. Bugün, eserleri çok pahalıya satılan sanatçıların geçmişte çok fakir olmaları her zaman şaşırtıcıdır. Borç içinde kıvranan Tarkovski, defterine şöyle yazar:
"Umarım borçlarımı kısa sürede ödeyebilirim. Çok borcum var. Kesinlikle yarısını iade etmem gerekiyor. Şunlar için paraya ihtiyacım var:
-Miasnoié 'deki evin yenilenmesi
-Daire 500'ün onarımı
-Mobilya
-Elbiseler
-kira 10000
Bu korkunç!'
Ayna-1975
Tarkovski, içmeyi de çok sever. Ve sonra herkes gibi, bazı saçma şeyler yapar. Yine defterlerinden şu satırlara rastlarız: "Dün sarhoştum ve bıyıklarımı kestim. Bu sabah aklıma tüm kimlik kartlarımda bıyıklı olduğum geldi. O zaman sanırım tekrar uzamasına izin vermem gerekecek! Livanov'la kavga ediyordum. Ben içmiştim, o da içmişti. Ertesi gün arayıp özür diledi. Hiçbir şey hatırlayamıyorum. Lara'm yokken böyle oluyor!"
Yönetmenimiz günlüğüne, seyahat hatıraları ve başarılarının bir hatırlatıcısı olarak bira ve şampanya şişelerinin etiketlerini de koyar. Na zdravye canım !
Yaşamının bir noktasında Tarkovski, parapsikoloji ile ilgilenmeye başlar hatta bir falcıyı düzenli aralıklarla görmeye bile gider. Kendisini agnostik olarak tanımlar, ancak aynı zamanda "ruhsal entropi" olarak kınadığı, mutlak bir bilimsel ilerleme kavramını da reddeder. Elbette açıklanamaz olana karşı bir zaafı vardır... Defterlerinde zaman zaman şöyle enteresan satırlara rastlarız: "İki gün önce yıldız haritam bana diş ağrısı çekeceğimi söyledi. Ve zamanı geldi. Bugün ağrıdan yarı ölüyüm."-“Bir kadın geleceğimi kahve telvesinde okudu. Şanlı bir gelecek! Yarın başlayacak yeni bir hayatın eşiğinde duruyorum.”
Stalker-1979
Tarkovski, radikal bir sanatçıdır. Moskova Devlet Film Okulu onu fazla entelektüel bulur. Lakin hayat, entelektüel ve anlayışlı sanatçılar için bir gül bahçesi değildir. Filmlerinde her zaman arayış içerisindedir. Bitmek bilmeyen planlar, buram buram sanat kokan mizansen... Anlarız ki derdi herkes tarafından anlaşılmak veya sevilmek değildir. Her bir filmi aynı zamanda otobiyografisidir de. Bizlere kendini anlatır. Bir şair olan babasının, henüz çok küçükken onu terk edip gitmesi, hayatı boyunca bir gölge gibi gezer yanında. Tarkovski bu gölgeyi, babasının sesinden şiirler ile her defasında daha da büyütür filmlerinde.
"Artık kırk yaşındayım! Ve bugüne kadar ne yaptım? Üç hüzünlü film! .”
Kalbinde Sovyetler yoktu
O zamanlar sanatsal kaygıları pek umursamayanlar sadece Hollywood yapımcıları değildir. Sovyet Rusya'nın film stüdyo merkez komitesinin onlardan aşağı kalır yanı yoktur. Devlet, çekilecek filmlere bizzat karar verir. Çeşitli kurulların detaylı değerlendirmelerinden geçen filmlerin yegâne amacı ise tabii ki de Sovyet Rusya'yı olabildiğince yüceltmektir. Bu durum, Tarkovski için hayatı zorlaştırır. Oldukça sert tabiatlı, kendi sanat anlayışından ödün vermeyen, yeteneği ve zekası sosyal becerilerini gölgeleyen yönetmen, kurtlar sofrasında var olma çabası ile parlamaya çalışır. Nihayetinde kollektivist Rusya'yı terk eder ve bireyci Fransa 'ya yelken açar.
“Film sektörü elbette perişan bir durumda. Devlet, projelerimizi ayaklar altına almak ve kendisini karanlık, vasat ve demagojik yiyeceklere boğmak için fon sağlayıcı rolünden yararlanıyor.” (günlüklerden)
Kurban-1986
Bu günlükleri okumak, hayat her zaman zorluklarla doluyken bile büyük şeylerin başarılabileceğini bir kez daha kanıtlar. Egosantrizmin dalgalarında boğulmadan yüzmeye çalışan, hayatı bir şiir gibi yaşayan, bir gün öleceğine ihtimal bile vermeyen Tarkovski, şimdi aramızda filmleri ile nefes alıyor...
İçinde koca bir evreni taşıyan insan, işte benim tek ilgi odağım.
Andrey Tarkovski
Comments